( Biraz ‘’Ben’’ cil olmak lazım )
Biraz bencillik lazım, egoist olmak lazım. Şöyle düşün ne isterlerse yapıyorum, nasıl
hareket etmemi nasıl konuşmamı, nasıl giyinmemi nereye gitmemi ya da gitmememi,
seçimlerimi, onları mutlu etmek için hep ama hep onlara uyum sağlıyorum. Böylece onları
kaybetmeyeceğimi, beni seveceklerini düşünüyorum diye sohbete başlamıştık bir
danışanımla ve uzun uzadıya anlattığı fedakarlıklarından sonra şunu söylemişti: Ama yine
de gidiyorlar!
Daha önce seninle şu fedakarlık hakkında sohbetler gerçekleştirmiştik. Feda edip kendimizi karşımızdakini nasıl kâra geçirdiğimizi uzun uzadıya konuşmuştuk. Uyumlu olmak, iplerim senin elinde nereye istersen oraya götürebilirsin mi demek mesela. Uyumlu olmak demek, sizi kendimden daha çok seviyorum beni istediğiniz gibi kullanabilirsiniz mi demek. Uyumlu olmak demek ben sana uyarım bana uymasa da. Yeter ki sen mutlu ol mu demek? Elbette hayır. Uyumlu olmak aslında şu demek: Bana da uyduğu sürece varım! o kadar.
Biz toplum olarak kelimelere çok takılıp kalıyoruz ve bize bu kelimeler böyle küçüklüğümüzden beri kodlanıyor. Mesela bencil olma! Ne olayım? Uyumlu ol! Çünkü bencillik kötü bir şey. Şimdi kelimenin köküne bir bakalım: Bencil olma. Ben de diyorum ki şu ‘’L’’yi de atalım biraz “Ben’’ci olalım varsın. “BEN” e önem vermenin ne gibi bir zararı olabilir bunun üzerine düşünelim. Yani SEN ci ,Oncu olduğum sürece, sizin istediklerinizi yaparak şu BEN’i ötelediğim sürece problem yok, değil mi?
Ben şu bencillik kavramını bir tık öteye taşıyarak EGOİST olma kelimesini hayatımıza sokmak istiyorum şimdi. Alman yazar ve gazeteci Joseph Kirschner in “ Egoist olma sanatı’’ isimli bir kitabı var. Tabii ki bu kitabı okumanı çok arzu ederim. Hayatımızın iplerini elimize almamız lazım diyor yazar ve ekliyor: İnsanlar, köle ararlar, karşılarında çıkarlarına hizmet eden köleler. Bazen korkutarak, bazen ajitasyon yaparak bazen de senin bir hiç olduğunu hissettirerek. Biz de, bu zavallı kimliğimizle onların bize layık gördükleri o sözde hayatı yaşarız ta ki: YETER, diyene kadar. Tabi, bunu deme cesaretini bulabilirsek. Ve, bağlıyor yazar: Eğer, yaşamının bir noktasında kendini bu denli zavallı ve özellikle sevdikleri tarafından sömürülmüş görüp ‘’BEN NE YAPTIM?’’ diye suçlarken bulmak istemiyorsan; AL YAŞAMININ İPLERİNİ ELİNE ARTIK! Annenin, babanın, eşinin, çocuğunun, patronunun, arkadaşlarının, komşularının, sevgilinin KÖLESİ OLMAYI BIRAK! Onların mutluluğu, onların başarıları, onların arzuları, istekleri senin önceliğin olmasın. Köle bir SEN olarak ne mutlulardı değil mi? Yok artık öyle yağma! Herkesin bir hayatı varsa, senin de bir hayatın var ve amacın onların hayatına YAMALI yaşamak değil; KENDİ BİRİCİK HAYATINI YAŞAMAK!
Bir ‘’BEN’’ olsak bu hayatta ne kolay olurdu belki de yaşamak. Kimseyle, “BEN DE VARIM’’ yarışına girmeden yaşamak. Öyle ya, ailede başlıyor bu savaş. Toplumun en küçük kurumunda yani: Gözlerimizi dünyaya açtığımız ilk andan son nefese kadar bir ‘’HEY, BEN BURADAYIM !’’mücadelesi. Sonra, diğer sosyal alanlar: Okul, iş yeri, arkadaş gurupları, apartman ya da site hayatı. Hep, bir BEN olma çabası. Eğer biraz şanslıysak ve başarmışsak BEN adına bir şeyler, hazırlıklı olun yeni sıfatınız geliyor: EGOİST sin!
Şimdi, bu egoist olma kavramı sosyolojik açıdan aslında çok sağlıklı algılanmıyor. Egoist misin? Çok kötüsün o zaman!
Aslında biz anlamını bilmediğimiz ve bize öğretildiği gibi yaşadığımız her kelimeye böyle sıkı sıkı bağlanıyoruz. Egoist olmamalıyım! Ne oluyorsun egoist olunca? Dışlanırım, sevilmem, ötelenirim. Sigmund Freud un EGO üzerine bir tanımı var ve kısaca basitleştirerek değinmek istiyorum: İnsan benliğini üçe ayırırsak İD, EGO ve Süper Ego. İD: İlkel benliğimiz yani dürtülerimiz her şeyi isteyen yanımız. Bu da olsun, bu da olsun. Evet genelde bebeklik ve çocukluk çağında İD ile çok besleniyoruz, sonra Süper ego var. Ne o süper ego? İşte toplumun bize yüklediği değerler aslında. Nasıl olmamız gerektiğini formatlayan o yapı var ya: Böyle davranmalısın; işte ayak ayak üstüne atmamalısın, el öpmelisin ya da bunun yanında böyle konuşmamalısın, buraya gitmemelisin böyle demelisin, böyle davranmalısın! İşte süper ego'yu toplum besliyor. Çünkü toplumun işine geldiği gibi bir kişilik yaratıyor. Bu sırada, EGO mücadele ediyor ve diyor ki : Bu İD ile Süper Ego arasında bir denge kurayım, yani beni ötelemeden ilkel benliğimle toplumun benden istediği değerler arasında bir yerde var olayım. Ama ne mümkün? Hani o terazinin ortasındaki dengeyi çıkardığımızda nasıl bir şey kalır geriye? Tak, diye yere düşer terazi. İşte EGO o ortadaki denge.
O zaman seni biraz ego'ya davet ediyorum. Korkma bu sözcükten, egolusun desinler varsın önemli değil, egoluyum yani ben, beni seviyorum beni beslemeyi seviyorum. Senin bende görmek istediklerinle kendi isteklerim arasında denge kurmayı beceriyorum. Benim sınırlarım var ve bu sınırlar sayesinde bana ne kadar sokulabileceğini, benden neler talep edebileceğini, benim neler yapabileceğimi tayin ediyorum. Ve ben artık benden beklediğin talepleri düşünüyorum ve benimle ne kadar uyumlu olduklarına karar veriyorum. Her şeye tamamdır, her şeye eyvallah ve her şeye tabii tabii, demiyorum. Mesela, evde anneyim, eşim belki ama hizmetçi değilim. Ofiste çalışanım belki ama oranın enayisi değilim. Senin arkadaşınım belki ama okeyde 4. Değilim. Yani, ben sizin bana biçtiğiniz değeri değil, kendi DEĞERİNİN farkında olan biriyim!
EGO hayatımızı dengeliyor doğru kullanıldığında…
O yüzden diyorum ki, şu “beni” ön plana alalım, “beni” besleyelim, “benci” olalım.
Ego'yu kullanalım çünkü hayat kendimize değer vermeden başkalarına değer vermenin
mümkün olmadığını bize bağıra bağıra söylüyor. Biz, egomuza sahip çıkınca etrafın bu
hoşuna gitmeyebilir. Eşimizin gitmeyebilir, çocuğunuzun gitmeyebilir, iş arkadaşlarımızın
gitmeyebilir sosyal çevremizin gitmeyebilir. Hatta anne babamızın dahi gitmeyebilir. Çünkü
onlar kendi egolarıyla meşgulken ve sen kendi egonu unutmuşken dünya onlara gayet
güzeldi. Çünkü, acı ama gerçek olan: Onlar, kendi egolarını senin egosuzluğundan
besliyorlar. Hayır ben de mutlu olmak istiyorum, ben de başarılı olmak istiyoruz. Benim de
isteklerim, hedeflerim var. Sizin egolarınızı beslemekle uğraşırken kaçırdığım fırsatlarım var
ya, asıl içimi acıtanlar onlar. Ama artık “BEN” deme zamanı. Biliyorum ki, bu hiçbirinizin
hoşuna gitmeyecek ama alışacaksınız. “BEN” liği ile var olan bir anneye, bir eşe ,bir
arkadaşa, bir evlada. Ve, onlara şöyle de olur mu: Fikirlerime, isteklerime, yaşadıklarıma,
yaptıklarıma ya da yapamadıklarıma, hayırlarıma, evetlerime kısacası “BEN” liğime saygı
bekliyorum. İsterseniz bana “EGOİST” deyin ben ‘’KENDİME SAYGI’’ diyorum….
Bir tane hayatın var ve her zaman söylüyorum, lütfen aklından çıkarma: Yaşam sensin ve koşulsuz kendini sevmelisin.
Randevu İçin